Dünyanın en güzel, en zarif, en estetik, en anlayışlı, en sabırlı, en duyarlı, en
kırılgan, en …….. varlığıdır kadın. (gider bu noktalı kısımları size bırakıyorum
doldurun kafanıza göre.) Erkekler için çözülemeyen bir bulmacadır, anlaşılmaz
varlıklar derler bize ama düşünseler bir kere onlara da en iyi katlanabilen bir
gene kadındır; annedir, sevgilidir, eştir… Tanrının erkeğe lütfudur kadınlar
aslında. Erkeklere bütün duyguları
dibine kadar yaşatabilme yeteneğine sahip yegane canlıdır çünkü kadınlar.
Türkiye’de kadın olmak zordur ama başlı başına bir çiledir.
Daha doğduğumuz gün maça 1-0 mağlup başlarız. Erkekler açıp pipisini göstere
göstere büyürken babasının gurur kaynağıdır ama biz deliğimizle direk defolu
ürün sınıfına giriyoruz. Hep oramızı buramızı kapatıp hanım hanımcık pozlarla
dolaşmak zorundayız. Ha kanamaya başlayınca artık kirliyizdir de. Genç kızlığa
adım attığın, sağlıklı bir gelişim gösterdiğin o gün “hastalanmışsındır”, “kirlenmişsindir”.
Direk bilinçaltımıza işlemeye başlarlar kusurlu varlık olduğumuz fikrini. Sonra evlenirsin zarın yırtılır ve kadın
olursun. Evet bu topraklarda “kadın” olmak bir vajinaya sahip olmak, kanamak ve
evlenene kadar korumak zorunda olduğun bekareti bir erkeğe sunmaktan ibaret.
Bu kadar basit olmamalı ama değil mi? Nerde kaldı benim
hislerim? Sadece vajinaya ve memelere sahip olmak mı bir canlıyı kadın yapar?
Kadın olmanın ruhu nerede? Tanrı kendi yaratma sıfatını kadına doğurganlık
olarak bahşederken erkek nasıl kadını bu kadar ezme hakkını kendinde bulur? Her
zaman anaç, her daim sevgi dolu, yüreği merhametli, güzel, zarif varlığa
sarılmak, şefkatine sığınmak varken hem de. Ben de varım, ben de buradayım,
düşünebiliyorum, üretebiliyorum diye çırpınan kadını itme, yerlere serme hıncı
nerden gelmekte? Birlikte olabilmenin, birlikte düşünebilmenin, birlikte
üretebilmenin, el birliği, işbirliği yapmanın neresi yanlış?
Kadın olmak sadece
erkeğe göre konumlanmak mıdır? Her zaman itaatkar, bakımlı, süslü, işveli,
cilveli seksi varlık olarak yaşama devam etmek midir? Kadın can yakar bu
topraklarda ve pek çok coğrafyada. Küçük yaşta evlendirilirsin, karşı
gelemezsin. Daha büyümeden anne olur beraber büyürsün ya da büyüyemezsin,
doğurduğunun büyüdüğünü göremezsin… Yaşın kaç olursa olsun tecavüze uğrama
riskin vardır, ses çıkaramazsın, öfkelenemezsin hatta daha da kötüsü
suçlanırsın, çünkü kadınsın. Kadın olmak
acıdır…
Araştırmalar gösteriyor ki her üç kadından en az biri hayatlarının
bir noktasında dayak yiyor, seks yapmaya zorlanıyor ya da farklı bir biçimde
tacize uğruyor. Bunu yapan genellikle kendi ailesinden veya tanıdığı biri oluyor.
İşte derlediğim bazı bilgiler:
Dünyada her üç kadından biri fiziksel şiddete ya da cinsel
tacize maruz kalıyor, bu durum sadece geri kalmış ülkelerde yaşanmıyor. Örneğin
İngiltere’de her dört kadından biri erkeklerin şiddetine maruz kalıyor.
Dünyada cinayete kurban giden kadınların yüzde 70’i eşleri
tarafından öldürülüyor.
Güney Afrika’da "tecavüz" genç kızların çoğunun
ilk "cinsel deneyimi"!!!
Mısır’da 15-49 yaşları arasındaki evli kadınların yüzde
97’sinin cinsel organının şiddet sonucu zarar görüyor.
Hindistan’da yılda yaklaşık 15 bin genç kızın aile içi
şiddet sonucu öldürülüyor.
Kadın olmak bu işte “erkek
şiddetine maruz kalmak.”