Rivayete göre Kevn’de, ruhlar aleminde, insanlara ruh
verilip kanatlanıp salıverildiklerinde dişi ve erkek ruhlar hep beraber yol
alırken hangi dişi ruhun kanadı erkek ruhun kanadına çarpmışsa dünyada onlar eş
olmuşlardır. Kimi birden fazla kanada çarpan ruh birden fazla halvet ederken
kendi halinde yoluna devam edip kimseye değmeden yeryüzüne konan ruhlar ise
halveti hiç bilmemişler.
Hayatının büyük bir kısmını yalnız yaşamış birisi için
oldukça sancılı bir süreç evlilik. Her zaman kendi başına karar vermeye alışmış
bir insan için bir elmanın yarısını oluşturmayı beklenmesi o kadar zor ki. Hayatın
baştan aşağı farklılaşmasından söz ediyorum. Size ait olan saltanatınızın
yıkılmasından söz ediyorum. O ev size aitken yaşam alanınıza birini daha
alıyorsunuz. Evin düzenini ona göre ayarlıyorsunuz. Kişisel alanınız yok
oluyor. Eve giriş çıkış saatiniz, gezmeleriniz, paranızı istediğiniz şeye
harcama lüksünüz elinizden uçup gidiyor. Evinizin kadını ya da evinizin erkeği
olarak bu saltanat günleri sadece anılarda kalıyor. Yeni bir hayata
başlıyorsunuz ve normalde yapmayacağınız şeyleri yapmaya başlıyor hayatınıza
almayacağınız türden insanlarla muhatap oluyorsunuz. Onun anne babasına
anne-baba diyorsunuz. Ailesine ve akrabalarına istemeseniz de katlanıyor
sürekli güler yüzlü davranıyorsunuz bir nevi evcilik oynuyorsunuz.
Bir de evlilikte eşlerin değişme durumu söz konusu. Ne kadın
ne de erkek çok değişir evlilik sürecinde. Flört ya da nişanlılık dönemindeki
kadın/erkek değildir iki tarafta. Artık ilgi azalmıştır. Prenses de prens de
yok olmuştur. Çünkü ilişkilerin başlarında olan sürekli ilgi, birlikte olma
isteği, temas etme duygusu hormonaldir.
Beraberlikler uzadıkça zaman aşımına uğradıkça hormon salgıları azalır
ve zamanla da biter. Yoksa siz niye ilk zamanlar mart kedisi gibi sevişen
çiftlerin zamanla daha az seviştiğini zannediyorsunuz. Evli insanlar neden
zamanla başkalarına ilgi duymaya başlıyor, neden eşlerini aldatıyor
sanıyorsunuz? Tamamen hormonal. Büyük bir aşkla kurulan yuvaların dağılmasının
sebebi budur. Uzun yıllar süren evlilikler ise alışkanlıkların sürdürülmesi,
düzenin bozulmaması adına yürütülen bir ilişki sarmalıdır. Çocukları büyütme
temeline oturtulmuş bir düzenden başka bir şey değil. Evlilik birbirini
tutkuyla seven delicesine aşık iki insanın sınırsız seks ve ömür boyu
birliktelik üzerine oluşturulmuş bir kurum değildir. Evlilik sadece iki insanın
cinsel ilişkisinin yasallaştırılması için oluşturulan bir kurum olsa günümüzde
geçerliliğini yitirmiş olması gerekirdi. Oysa evlilik kurumu hala ayaktadır ve
insanlar hala delicesine evlenmek için yanıp tutuşuyor. Aldatmalar da olsa,
sıkıcı da olmaya başlasa, duygular da, tutkular da bitse evlilik ayakta kalmaya
devam ediyor. Çiftler de bunun için gerekeni yapıyor. Yeniliklere açık bir
tavır sergiliyor, taşıdığı anlamı kutsallaştırıyor çünkü evlilik sadece iki
kişiyi ilgilendirmiyor. Çocukları ve anne-babaları da bağlıyor. Maddi- manevi çıkarlar
bu kurumu ayakta tutmaya devam ediyor. Bu da ağır bir yük bindiriyor
omuzlarınıza.
Kimseye evlenmeyin demiyorum. İsteyen evlensin hatta
yürütemiyorsa mutsuzsa boşanıp bir daha evlensin. Vazgeçmesin. Mutluluğun evlilikle
mümkün olduğuna inanıyorsa mutluluğu bulana kadar evlensin. Etrafındaki insanların
ne dediğini takmasın. Ama lütfen etrafta evlilik çok güzel, kutsal felan diye
bıdı bıdı yapmasın. Bir de sevmeden evlenmeyin. Nikahta keramete inanmayın. O eskidenmiş.
Birbirini ilk defa evlendikleri gün gören insanlar içinmiş. Başka çaresi
olmadığı için evlendikleri kişileri sevmişler. Bir de evlenme kararı alırken
kimseye danışmayın evleneyim mi diye. Seçiminiz doğruysa sorun yok ama yanlış
bir seçim olursa da kendim ettim kendim buldum der kimseye suç atmazsınız yoksa
başkasının etkisiyle kararıyla yaptığınız evlilik sizi daha büyük pişmanlıklara
sürüklemeyecektir.
Keşke insanlar iyi kalpli ve dürüst olsa. Keşke insanlar
evliliği zorunluluk olarak görmese aşık olduğu insanla mutlu mesut yaşasa.
Yalnız kalmaktan korktuğu için evlenmese, yalnız kalmaktan korktuğu için,
çıkarları için sürdürmese beraberliğini. Ama dünya bu kadar iyi bir yer,
insanlar da bu kadar iyi niyetli değil maalesef.
Biraz da gülmece :)
Biraz da gülmece :)
Alıntıdır:
Evlilik sakıza benzer. Çiğnemesini bilirsen iyi ve faydalı, çiğnemesini bilmezsen can sıkıcı ve sinir bozucudur. Neden başka bir şeye değil de sakıza benzer?
1. Çünkü sakız ne kadar faydalı ve eğlenceli olursa olsun gerekli değildir. Çiğnemesen de olur.
2. Sakız ilk zamanlar ağıza ferahlık verir hoş olur ama zamanla çürür ve tadı acılaşır.
3. Çürüyen sakız yapışkandır. Bulaştığı yerden temizlemek, ondan kurtulmak çok zor, bazen imkansızdır.
4. Sakızın ağızda bıraktığı tadı sadece çiğneyen bilir. Tatlı mı yoksa acı mı olduğunu başka kimse bilemez. Onlar sadece senin sakız çiğnediğini bilirler o kadar.
5. Sakız çene kemiklerini güçlendirir. Evlilik de öyle. Sürekli tartışma ve bağrışma zamanla çiftlerin güçlü birer çene kemiğine sahip olmasını sağlar.
6. Sakız çiğnerken başka bir şey yiyemezsin yoksa sakız bozulur.
7. Sakızın kağıdını açıp fıkra veya falı okuduğunuzda çok eğlenir gülersiniz. Ama bu çok kısa sürer. Evlilikteki balayına benzer.
8. Çam sakızı ya da hakiki damla sakızları vardır. Kolay kolay çürümezler çiğnendiği sürece zevk verirler. İşte bu da aşk evliliği denen olaydır.
9. Sakız; sigarayı bırakmak ve abur-cubur yememek için tercih edilir.
10 . Sakız çiğneme olayının gerçekleşmesi için ezmek ve çiğnemek gerekir. Evlilikte de kim dişliyse o ezer. Sakız tokluk hissi verir. Karnın aç olsa da kendini tok hissedersin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder