14 Ocak 2014 Salı

İlk günah


Tanrı topraktan ilk insanı Adem’i yarattı. Ona kendi nefesinden can verdi. İçinden ırmaklar akan, türlü çeşitli meyvelerle dolu cennet bahçesini verdi. İlahi görevini emretti. Bir de yalnız kalmasın diye ona kaburga kemiğinden yarattığı bir eş verdi. Adı Havva oldu. Adem ve Havva cennet bahçesindeki her ağacın meyvesini yiyebilirdi;  iyilik ve kötülüğü ayıran ağacın meyvesi dışında. Mutlu mesut yaşıyorlardı cennet bahçesinde Adem ile Havva ta ki yaratılmışların en aldatıcısı olan şeytan Havva ile tanışana kadar. Havva cennette tanıştı ilk günahla ve Adem’i de bulaştırdı günahına. Birlikte yediler yasak ağacın meyvesinden ve işte bir yasakla, küçük bir meyveyle başladı insanlığın hikayesi. İlk günahı takip etti yeni günahlar insanlık tarihi boyunca artarak.

Yahudilerin inancına göre ise cennette iki ağaç vardı. Biri hayat ağacı diğeri de iyilik ve kötülük bilgisinin bulunduğu ağaçtır. Yılan cennete girerek Havva'yı kandırır ve Havva da Adem’i kandırır. Bunun sonucunda Adem ile Havva cennetten yeryüzüne indirilir, yılanın da ayakları ile dili alınarak sürüngen olarak yaşamakla cezalandırılır.

Hristiyanlarda ise yasak meyve cinselliktir. Şeytan Havva’yı kandırmış, Havva'da Adem’i kandırarak birlikte olmuşlardır. Adem Havva yüzünden şeytana yenilmiştir. Bu sebeple de cinsellik kötü ve çirkin görülmüştür. Onlara göre doğan her çocuk cinselliğin sonucu yani bir günahın sonucu olduğu için daha doğarken günahkar olarak doğar. Bu sebeple doğan her çocuğu papaz vaftiz ederek bu günahından temizler.

Kutsal dinlerde ve mitolojide adı en çok gecen en önemli meyve elmadır. Acaba şeytan neden elmayı tercih etti kafamı kurcaladı. Hem madem elma yasak meyve o zaman neden kutsal kitaplarda yenmesi yasaklanmadı? Gördüm ki elma sadece bir sembol. Sanırım dünyanın her yerinde kolay bulunabilir ve ucuz olması da bu sembolün seçilmesinde bir etken :) e ne de olsa inançları dünyanın her yerine yaymak lazım.
Elma Adem ve Havva'nin cennetten kovulmasına sebep olarak bilinse de, aslında temsil ettiği şey bilgidir. İnsanın evrenin bilgisine sahip tek varlık olan Tanrının onayı olmadan bilgiye ulaşması, büyük itaatsizlik olarak değerlendirilip, cennetten kovulmasına sebep olur. Mitolojideki Prometheus’un atesi Tanrılardan çalması da aynı hikayedir aslında. Ayrıca en eski Tanrıça sembolleri arasında da yerini almıştır elma. Yatay olarak ortadan ikiye kestiğinizde pentagram şeklini görürsünüz bu yüzden cadılık ve eski doğa tabanlı pagan geleneğinde önemli bir yere sahiptir.

Bize yıllarca Adem ile Havva’nın elmayı yedikten sonra cennetten kovularak cezalandırıldığı anlatıldı ama aslında bu hikayenin detayları da varmış. Adem ile Havva dışında şeytan, tavus kuşu ve yılan da cezadan nasibini almış. Tavus kuşu o zamanlar cennet kapısında bekçilik yaparmış. Sesi de tüyleri kadar güzelmiş. Saatlerce onu dinlermiş melekler ve diğer varlıklar. Bu ilk günahı engelleyemediği için Tanrı ceza olarak güzel sesini alıp yerine şu anki korkunç sesi vermiş. Tüylerinin büyülü güzelliğine kapılıp da ona yaklaşan herkes sesini duyunca onsan kaçar olmuş.  Yılan meyvenin olduğu ağacı korumakla görevliymiş. Ama o zaman ağacı koruyamadığı için cezalandırılmış. O zamanlar direk gibi uzun olan yılan sürünmeyle cezalandırılmış ve o da dünyaya insanların arasına atılmış. İnsanın onu ezme ihtimaline karşı da onu sokmaya hazır bekliyormuş. Adem ile Havva’nın cezası ise sadece cennetten kovulmak olmamış. Adem artık yaşamını sürdürmek için çalışmak zorunda kalmış. Cennetteki ekmek elden su gölden saltanatı sona ermiş. Havva’ya ise ceza olarak “erkekle arana iktidar girecek ve çocuğunu acılar içinde doğuracaksın” denmiş. Erkeklere verilen ceza neyse de kadınlarınki çok sert ve acımasız olmuş. Zaten biraz incelersek dinlerin hepsinin erkek egemen olduğunu da görürüz. Kadınlar erkeklerin iktidarına maruz kalır ve yasakların büyük çoğunluğu kadınlar içindir nasıl oluyorsa.


Her zaman olduğu gibi bugünkü yazıda da mitolojik hikayemi paylaşacağım. Ne yapayım çok seviyorum mitolojiyi. Hem ne kadar rahatlar her işten sorumlu ayrı bir tanrı var. Neyse hikayemize dönelim. Olympos’taki Peleus’la Thetis’in düğünlerine fesatlık tanrıçası Eris davet edilmemiştir. Fesatlık tanrıçası boş durur mu, davetsiz bir şekilde düğüne gelip masanın ortasına altın bir elma koyuvermiş. Elmanın üzerinde “en güzele” yazıyormuş. Bütün kadınlar elma benim, bana yakışır diyerek elmayı sahiplenmeye kalkışmışlar, bunun üzerine en güzeli Tanrılar Tanrısı Zeus seçsin denmiş, ama Zeus elmayı karısı Tanrıça Hera’ya verse diğer Tanrıçalar kıyameti koparacaklar, başka Tanrıçalara verse bu sefer de karısı ortalığı kaldıracak, Zeus bu işi başından savmak için Kaz Dağlarının yakışıklı çobanı Paris’i elmayı en güzele vermesi için görevlendirmiş. Bu karmaşadan sonra ortada en güzelim diye üç Tanrıça kalmış. Zeus’un karısı Hera, Akıl Tanrıçası Atena, Güzellik ve Sevgi Tanrıçası Venüs. Bu üç Tanrıça, yakışıklı çobanın karşısına çıkmışlar. Çobanın elinde “en güzele” diye yazan altın elma, karşısında yürekleri heyecandan çarpan üç Tanrıça… Tanrıçalar başlamışlar akıllarına gelen vaatlerle çobanı etki altına almaya. Atena; ün, şan vaat etmiş, Hera; zenginlik ve kuvvet. Venüs ise, dünyanın en güzel kızını vaat etmiş. Atena ve Hera en güzel elbiselerini giyip, en süslü mücevherlerini takmışlar, oysa güzellik örtü istemez, güzellik onun örtüsü diyen Venüs bunların hiçbirini yapmamış. Paris’in altın elmayı tutan eli kımıldamış… Herkes heyecan içinde ve el geniş bir kavis çizerek Venüs’e doğru uzanmış. Paris üzerinde “en güzele” yazan altın elmayı Venüs’e vermiştir… Ve bu da sanırım ilk güzellik yarışmasıydı.

Akşam akşam yediğim bir elma bunları getirdi aklıma :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder