Tanrı topraktan ilk insanı Adem’i yarattı. Ona kendi nefesinden
can verdi. İçinden ırmaklar akan, türlü çeşitli meyvelerle dolu cennet
bahçesini verdi. İlahi görevini emretti. Bir de yalnız kalmasın diye ona
kaburga kemiğinden yarattığı bir eş verdi. Adı Havva oldu. Adem ve Havva cennet
bahçesindeki her ağacın meyvesini yiyebilirdi;
iyilik ve kötülüğü ayıran ağacın meyvesi dışında. Mutlu mesut
yaşıyorlardı cennet bahçesinde Adem ile Havva ta ki yaratılmışların en
aldatıcısı olan şeytan Havva ile tanışana kadar. Havva cennette tanıştı ilk
günahla ve Adem’i de bulaştırdı günahına. Birlikte yediler yasak ağacın
meyvesinden ve işte bir yasakla, küçük bir meyveyle başladı insanlığın
hikayesi. İlk günahı takip etti yeni günahlar insanlık tarihi boyunca artarak.
Yahudilerin inancına göre ise cennette iki ağaç vardı. Biri
hayat ağacı diğeri de iyilik ve kötülük bilgisinin bulunduğu ağaçtır. Yılan
cennete girerek Havva'yı kandırır ve Havva da Adem’i kandırır. Bunun sonucunda
Adem ile Havva cennetten yeryüzüne indirilir, yılanın da ayakları ile dili
alınarak sürüngen olarak yaşamakla cezalandırılır.
Hristiyanlarda ise yasak meyve cinselliktir. Şeytan Havva’yı
kandırmış, Havva'da Adem’i kandırarak birlikte olmuşlardır. Adem Havva yüzünden
şeytana yenilmiştir. Bu sebeple de cinsellik kötü ve çirkin görülmüştür. Onlara
göre doğan her çocuk cinselliğin sonucu yani bir günahın sonucu olduğu için
daha doğarken günahkar olarak doğar. Bu sebeple doğan her çocuğu papaz vaftiz
ederek bu günahından temizler.
Kutsal dinlerde ve mitolojide adı en çok gecen en önemli
meyve elmadır. Acaba şeytan neden elmayı tercih etti kafamı kurcaladı. Hem
madem elma yasak meyve o zaman neden kutsal kitaplarda yenmesi yasaklanmadı?
Gördüm ki elma sadece bir sembol. Sanırım dünyanın her yerinde kolay bulunabilir
ve ucuz olması da bu sembolün seçilmesinde bir etken :) e ne de olsa inançları
dünyanın her yerine yaymak lazım.
Elma Adem ve Havva'nin cennetten kovulmasına sebep olarak bilinse
de, aslında temsil ettiği şey bilgidir. İnsanın evrenin bilgisine sahip tek
varlık olan Tanrının onayı olmadan bilgiye ulaşması, büyük itaatsizlik olarak
değerlendirilip, cennetten kovulmasına sebep olur. Mitolojideki Prometheus’un
atesi Tanrılardan çalması da aynı hikayedir aslında. Ayrıca en eski Tanrıça
sembolleri arasında da yerini almıştır elma. Yatay olarak ortadan ikiye kestiğinizde
pentagram şeklini görürsünüz bu yüzden cadılık ve eski doğa tabanlı pagan
geleneğinde önemli bir yere sahiptir.
Bize yıllarca Adem ile Havva’nın elmayı yedikten sonra
cennetten kovularak cezalandırıldığı anlatıldı ama aslında bu hikayenin
detayları da varmış. Adem ile Havva dışında şeytan, tavus kuşu ve yılan da
cezadan nasibini almış. Tavus kuşu o zamanlar cennet kapısında bekçilik
yaparmış. Sesi de tüyleri kadar güzelmiş. Saatlerce onu dinlermiş melekler ve
diğer varlıklar. Bu ilk günahı engelleyemediği için Tanrı ceza olarak güzel
sesini alıp yerine şu anki korkunç sesi vermiş. Tüylerinin büyülü güzelliğine
kapılıp da ona yaklaşan herkes sesini duyunca onsan kaçar olmuş. Yılan meyvenin olduğu ağacı korumakla
görevliymiş. Ama o zaman ağacı koruyamadığı için cezalandırılmış. O zamanlar
direk gibi uzun olan yılan sürünmeyle cezalandırılmış ve o da dünyaya
insanların arasına atılmış. İnsanın onu ezme ihtimaline karşı da onu sokmaya
hazır bekliyormuş. Adem ile Havva’nın cezası ise sadece cennetten kovulmak
olmamış. Adem artık yaşamını sürdürmek için çalışmak zorunda kalmış. Cennetteki
ekmek elden su gölden saltanatı sona ermiş. Havva’ya ise ceza olarak “erkekle
arana iktidar girecek ve çocuğunu acılar içinde doğuracaksın” denmiş. Erkeklere
verilen ceza neyse de kadınlarınki çok sert ve acımasız olmuş. Zaten biraz
incelersek dinlerin hepsinin erkek egemen olduğunu da görürüz. Kadınlar erkeklerin
iktidarına maruz kalır ve yasakların büyük çoğunluğu kadınlar içindir nasıl
oluyorsa.
Her zaman olduğu gibi bugünkü yazıda da mitolojik hikayemi
paylaşacağım. Ne yapayım çok seviyorum mitolojiyi. Hem ne kadar rahatlar her
işten sorumlu ayrı bir tanrı var. Neyse hikayemize dönelim. Olympos’taki
Peleus’la Thetis’in düğünlerine fesatlık tanrıçası Eris davet edilmemiştir.
Fesatlık tanrıçası boş durur mu, davetsiz bir şekilde düğüne gelip masanın
ortasına altın bir elma koyuvermiş. Elmanın üzerinde “en güzele” yazıyormuş. Bütün
kadınlar elma benim, bana yakışır diyerek elmayı sahiplenmeye kalkışmışlar,
bunun üzerine en güzeli Tanrılar Tanrısı Zeus seçsin denmiş, ama Zeus elmayı
karısı Tanrıça Hera’ya verse diğer Tanrıçalar kıyameti koparacaklar, başka
Tanrıçalara verse bu sefer de karısı ortalığı kaldıracak, Zeus bu işi başından
savmak için Kaz Dağlarının yakışıklı çobanı Paris’i elmayı en güzele vermesi
için görevlendirmiş. Bu karmaşadan sonra ortada en güzelim diye üç Tanrıça
kalmış. Zeus’un karısı Hera, Akıl Tanrıçası Atena, Güzellik ve Sevgi Tanrıçası
Venüs. Bu üç Tanrıça, yakışıklı çobanın karşısına çıkmışlar. Çobanın elinde “en
güzele” diye yazan altın elma, karşısında yürekleri heyecandan çarpan üç
Tanrıça… Tanrıçalar başlamışlar akıllarına gelen vaatlerle çobanı etki altına
almaya. Atena; ün, şan vaat etmiş, Hera; zenginlik ve kuvvet. Venüs ise,
dünyanın en güzel kızını vaat etmiş. Atena ve Hera en güzel elbiselerini giyip,
en süslü mücevherlerini takmışlar, oysa güzellik örtü istemez, güzellik onun
örtüsü diyen Venüs bunların hiçbirini yapmamış. Paris’in altın elmayı tutan eli
kımıldamış… Herkes heyecan içinde ve el geniş bir kavis çizerek Venüs’e doğru
uzanmış. Paris üzerinde “en güzele” yazan altın elmayı Venüs’e vermiştir… Ve bu
da sanırım ilk güzellik yarışmasıydı.
Akşam akşam yediğim bir elma bunları getirdi aklıma :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder