"Yalnız yaşamanın en büyük avantajı, yalnız olmak. En
büyük dezavantajı, yalnız olmak."
Bütün evli arkadaşlarım bana özeniyorlar ve benim yerime
geçmek istiyorlar. Ben ne kadar huzurlu, mutlu, rahat, bla bla bla bir hayat
yaşıyormuşum meğer. Keşke benim yerimde olsalarmış. Sanırsın hepsinin kafasına
silah dayamışsın da zorla bu hayatı yaşatıyorsun. Ben de karar verdim kendi penceremden
avantajlarını ve dezavantajlarını yazacağım.
Onların açısından
baktığında ben ve diğer bekarlar “caddeler benim / geceler benim / arayan soran
yok / rahat yaşıyorum” modunda yaşıyoruz.
Gene onların bakış açısıyla sınırsız tembellik imkanımız
var, sorumluluk sıfır hayatımızda. Mesela yemek yapma zorunluluğumuz yok çünkü
biz bekarlar fotosentez yaparak yaşıyoruz! Ortalığı toplama gibi mecburiyetimiz
de yok çünkü o evde yaşayan kimse olmadığı için o ev hiç dağılmaz! Ha pardon
yaşayan bir bekar var ama kanun hükmünde kararname var biliyorsunuz bekar evi
pis olabilir, hem ayet var “sadece evli olanların evi temizlikle emrolunmuştur”.
Ütü mü dediniz? Bekarların kıyafetleri çamaşır makinesinden ütülenmiş olarak çıkıyor. Haberiniz
yok mu sizin? Sadece evli kadınlar ütü yapar. Anayasa ile zorunlu hale getirilmiştir
bu. Görevini yerine getirmeyen kadınlar kocaları tarafından ihbar edilirse 3
aydan başlayan hapis cezası var. Hapis para cezasına, çalışmayan kadınlar
içinse kaynanaya zorunlu hizmete çevrilebiliyor.
Bekarlık sultanlıktır diyorlar ya nasıl bir sultanlık
anlamadım. Akşama kadar çalış, canın çıkmış vaziyette eve gel evdeki bok püsür
işlerle uğraş. Paran varsa sultansın bir kere. Gez toz eğlen. Kirayı,
faturaları, taksitleri düşünme. Paran yoksa sultanlıktan çok işçiliktir. Hangi
sultanın ev temizlediği, yemek yaptığı, bulaşık yıkadığı görülmüş. Ayda 2 kere
kafana göre takıldın diye sultan mı oldun rezil?
Biraz Polyannacılık oynarsak eğer bekarlığın sultanlık
olduğunu kabul edebilirim. Bekar evi de sarayıdır. Sarayın konforu bekarın
banka hesabıyla doğru orantılıdır. Şimdi gelelim saraydaki fasilitelere;
sarayın soytarısı olarak bilgisayarımız var. Haşmetmeap av gezisine çıkmak
isterse bu da bekar erkeğin kaçamak denemesidir. Bekar hanım sultanın av
gezmesi mi? Türkiye de tövbe deyin lütfen! Olsa olsa ev gezmesi olur. O da evli
arkadaşlarının kocalarını, kaynanalarını, görümcelerini, eltilerini, vs
çekiştirmelerini dinlemekle geçer. Ha bir de bu evlilerin çocuklu versiyonu var
ki evlerden ırak. Ya hamilelik deneyimleri konuşulur ya da çocuk maması ve bezi
kokar ortam. Koşarak uzaklaşın derim. Yastığınızla muhabbet bile daha renkli
geçer. Neyse efenim nerede kalmıştık? Ha sultanın av gezisindeydik. Av gezisine
at lazım. Sultanımızın arabası varsa şanslı. Kızlar arabaya bayılır. Model ne
kadar yüksekse reyting de o kadar yüksektir. Arabası olmayanın atı ise İstanbul’da
İstanbul karttır, bir de indirimliyse tadından yenmez. Sultanımızın kaftanı da
gardırobunun zenginliğiyle ölçülür tabi ki de. Erkekler için bir kot bir de
kokmayan tişört her zaman kurtarıcıdır. Kızlar için de mini etek ve süper ince
çorap. İşte sultan neye sahipse bekar da uyarlasın artık kendine göre benim
aklıma gelenler bunlar.
Bekarlık ev arkadaşınız da yoksa yalnız yaşamayı gerektirir.
Yalnızlığı, sıkılma kısmını, kira derdini, saymazsak on numaradır yalnız
yaşamak. Ama her zaman böyle olmuyor. Yalnız yaşamak göt ister. Evden işe, işten
eve bir yasam sürüyorsanız (ki büyük çoğunluğun böyle bir hayatı var, azınlık
kesim tuzu kuru olanlar)eve geldiğinizde dört duvar arasındasınız. Her şeyi
kendiniz yapmak zorundasınız. Yemeğinizi yapar, evinizi toparlar, temizliğinizi
kendiniz yaparsınız. İstediğiniz kadar canlı renklere boyayın, duvarlarınızı
resimlerle, tablolarla süsleyin, hadi bir çay içelim diyecek biri olmadıktan sonra,
o çayın yanında sıcak bir sohbet olmadıktan sonra hiçbir işe yaramaz. Hastalansanız
bir kap çorba pişireniniz olmaz. Acındırmak için söylemiyorum bunu. Gerçeğin ta
kendisidir. Bu kadar da değil dahası var. Yaptığınız yemekleri en az iki gün
boyunca yemek zorunda kalırsınız. Az yap diyenin ağzını kırarım. Minimum malzemeyle
yemek yapsanız iki gün gidiyor o yemek. Yemekleri hep sen yaparsın, bulaşıkları
her daim sen yıkarsın. Faturaları yatırmadı diye kızabileceğin kimse yoktur
kendinden başka. Hatta siz evli kadınlar kaçınız faturayı düşünüyor acaba? Hatta
daha ileri gidiyorum kaçınızın faturalardan haberi var? Bir de sessizlik
problemi var. Sessizliğe karşı tek çözüm televizyon ya da müziktir. Seyretmesen
de dinlemesen de o orda öyle açık durur. Başka bir sorun ev kazaları. Banyoda düşüp
bir tarafınızı kırsanız hatta ölseniz ancak koktuğunuzda bulunacak olma
ihtimalini bir düşünün bakalım. Ya da gecenin bir yarısı, korkudan ölseniz "korkuyorum"
diyebileceğiniz kimse olmaz yanınızda. Üzüntünüzü ya da sevincinizi anlatacağınız
biri yoktur evde. Telefonla birilerine ulaşma imkanınız vardır ama herkes bilir
ki yüz yüze konuşmak ve paylaşmak ayrı apayrı bir şeydir. Ya tamir işleri?
Akşamın kör vakti ya da pazar günü bozulan musluk, patlayan ampul başa beladır.
Aşkıııım diye ağzınızı yaydıra yaydıra aman dilenirsiniz kocalarınızdan. Şimdi
bazıları “ay benim kocam ampul bile değiştiremez, elinden o işler gelmez” diyor
tabi ama tamircilerle muhatap olmanın anlamını da bilmiyorsunuz. Akşam eve gelirsin, yatana kadar ses telleri
pasif, yatarken zaten pasif, sabah kalkarsın, alelacele işe gidersin, teller
hala pasif. İş yerinde saatlerdir hiç hareket görmemiş ses tellerin, ilk rastladığın
iş arkadaşına günaydın derken bir garip olur, çatallı bir ses çıkar. Hele birkaç
gün evde kalıp dışarı çıktıysan unutuyorsun konuşmayı, kendi sesini duyduğunda
daha garip bir his oluyor. Başka bir an ise evde bir böcekle karşılaşma anıdır.
Ya o böceğin özgür iradesiyle gitmesini beklersin çaresizce başka bir odaya
hapsolarak ya da bütün cesaretinizi toplayıp onunla kendiniz muhatap olursunuz
çünkü evde sizi ondan kurtaracak başka birisi yoktur.
Yalnız yaşayan bekar bir kadın olarak yeni tanıştığınız
beyler kahveye gelmek isterler ısrarla. Bir şekilde kırk takla atarlar davet
ettirmek için kendilerini. Ben şahsen evim orman manzaralı olduğu için ağaç koleksiyonumu
göstermeye çağırıyorum. Benzer durumda ki erkeklerin durumu ise daha vahim. Ailesiyle yaşayan bekar arkadaşlar ya da evli
olup da çapkınlıktan geri durmayan erkekler adamcağızın evini garsoniyer gibi
kullanır. İpini koparan sevgilisini, fuckbuddysini hatta hayat kadınını alan
kapıya dayanır ve 1-2 saat evi boşaltmanı ister senden.
Yalnız yaşamanın en büyük yan etkisi ise, bu duruma
alışırsınız ve evde herhangi birine 3 günden fazla tahammül edemezsiniz. İnsan
içine çıkmak istemezsiniz. Yalnız kalmak için çaba sarf edersiniz. Bir süre
sonra kendi kendinizle konuşmaya başlarsınız:
-tatlım, kahve içer miyiz?
-aaa, içeriz tabi.
-sütlü?
-lütfen...
Son söz, benim için bekarlığı sultanlık yapan ya da
yaşantımı özenilir kılan iki şey var. Biri çoluk çocuk gürültüsü, bakıcısı,
okulu gibi ıvır zıvır dertler olmaması gibi diğeri de bonus olarak lüzumsuz
yere hayatıma eşin ailesi gibi nerden türediği belli olmayan bir sürü akraba-i
taallukatı sokmuyorum ve onlarla uğraşmak zorunda kalmıyorum.
Kendi çöplüğüm, kendi kararım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder