29 Aralık 2013 Pazar

Bekarlık sultanlık mı?

"Yalnız yaşamanın en büyük avantajı, yalnız olmak. En büyük dezavantajı, yalnız olmak."

Bütün evli arkadaşlarım bana özeniyorlar ve benim yerime geçmek istiyorlar. Ben ne kadar huzurlu, mutlu, rahat, bla bla bla bir hayat yaşıyormuşum meğer. Keşke benim yerimde olsalarmış. Sanırsın hepsinin kafasına silah dayamışsın da zorla bu hayatı yaşatıyorsun. Ben de karar verdim kendi penceremden avantajlarını ve dezavantajlarını yazacağım.

 Onların açısından baktığında ben ve diğer bekarlar “caddeler benim / geceler benim / arayan soran yok /  rahat yaşıyorum” modunda yaşıyoruz.
Gene onların bakış açısıyla sınırsız tembellik imkanımız var, sorumluluk sıfır hayatımızda. Mesela yemek yapma zorunluluğumuz yok çünkü biz bekarlar fotosentez yaparak yaşıyoruz! Ortalığı toplama gibi mecburiyetimiz de yok çünkü o evde yaşayan kimse olmadığı için o ev hiç dağılmaz! Ha pardon yaşayan bir bekar var ama kanun hükmünde kararname var biliyorsunuz bekar evi pis olabilir, hem ayet var “sadece evli olanların evi temizlikle emrolunmuştur”. Ütü mü dediniz? Bekarların kıyafetleri çamaşır makinesinden ütülenmiş olarak çıkıyor. Haberiniz yok mu sizin? Sadece evli kadınlar ütü yapar. Anayasa ile zorunlu hale getirilmiştir bu. Görevini yerine getirmeyen kadınlar kocaları tarafından ihbar edilirse 3 aydan başlayan hapis cezası var. Hapis para cezasına, çalışmayan kadınlar içinse kaynanaya zorunlu hizmete çevrilebiliyor.
Bekarlık sultanlıktır diyorlar ya nasıl bir sultanlık anlamadım. Akşama kadar çalış, canın çıkmış vaziyette eve gel evdeki bok püsür işlerle uğraş. Paran varsa sultansın bir kere. Gez toz eğlen. Kirayı, faturaları, taksitleri düşünme. Paran yoksa sultanlıktan çok işçiliktir. Hangi sultanın ev temizlediği, yemek yaptığı, bulaşık yıkadığı görülmüş. Ayda 2 kere kafana göre takıldın diye sultan mı oldun rezil?
Biraz Polyannacılık oynarsak eğer bekarlığın sultanlık olduğunu kabul edebilirim. Bekar evi de sarayıdır. Sarayın konforu bekarın banka hesabıyla doğru orantılıdır. Şimdi gelelim saraydaki fasilitelere; sarayın soytarısı olarak bilgisayarımız var. Haşmetmeap av gezisine çıkmak isterse bu da bekar erkeğin kaçamak denemesidir. Bekar hanım sultanın av gezmesi mi? Türkiye de tövbe deyin lütfen! Olsa olsa ev gezmesi olur. O da evli arkadaşlarının kocalarını, kaynanalarını, görümcelerini, eltilerini, vs çekiştirmelerini dinlemekle geçer. Ha bir de bu evlilerin çocuklu versiyonu var ki evlerden ırak. Ya hamilelik deneyimleri konuşulur ya da çocuk maması ve bezi kokar ortam. Koşarak uzaklaşın derim. Yastığınızla muhabbet bile daha renkli geçer. Neyse efenim nerede kalmıştık? Ha sultanın av gezisindeydik. Av gezisine at lazım. Sultanımızın arabası varsa şanslı. Kızlar arabaya bayılır. Model ne kadar yüksekse reyting de o kadar yüksektir. Arabası olmayanın atı ise İstanbul’da İstanbul karttır, bir de indirimliyse tadından yenmez. Sultanımızın kaftanı da gardırobunun zenginliğiyle ölçülür tabi ki de. Erkekler için bir kot bir de kokmayan tişört her zaman kurtarıcıdır. Kızlar için de mini etek ve süper ince çorap. İşte sultan neye sahipse bekar da uyarlasın artık kendine göre benim aklıma gelenler bunlar.  

Bekarlık ev arkadaşınız da yoksa yalnız yaşamayı gerektirir. Yalnızlığı, sıkılma kısmını, kira derdini, saymazsak on numaradır yalnız yaşamak. Ama her zaman böyle olmuyor. Yalnız yaşamak göt ister. Evden işe, işten eve bir yasam sürüyorsanız (ki büyük çoğunluğun böyle bir hayatı var, azınlık kesim tuzu kuru olanlar)eve geldiğinizde dört duvar arasındasınız. Her şeyi kendiniz yapmak zorundasınız. Yemeğinizi yapar, evinizi toparlar, temizliğinizi kendiniz yaparsınız. İstediğiniz kadar canlı renklere boyayın, duvarlarınızı resimlerle, tablolarla süsleyin, hadi bir çay içelim diyecek biri olmadıktan sonra, o çayın yanında sıcak bir sohbet olmadıktan sonra hiçbir işe yaramaz. Hastalansanız bir kap çorba pişireniniz olmaz. Acındırmak için söylemiyorum bunu. Gerçeğin ta kendisidir. Bu kadar da değil dahası var. Yaptığınız yemekleri en az iki gün boyunca yemek zorunda kalırsınız. Az yap diyenin ağzını kırarım. Minimum malzemeyle yemek yapsanız iki gün gidiyor o yemek. Yemekleri hep sen yaparsın, bulaşıkları her daim sen yıkarsın. Faturaları yatırmadı diye kızabileceğin kimse yoktur kendinden başka. Hatta siz evli kadınlar kaçınız faturayı düşünüyor acaba? Hatta daha ileri gidiyorum kaçınızın faturalardan haberi var? Bir de sessizlik problemi var. Sessizliğe karşı tek çözüm televizyon ya da müziktir. Seyretmesen de dinlemesen de o orda öyle açık durur. Başka bir sorun ev kazaları. Banyoda düşüp bir tarafınızı kırsanız hatta ölseniz ancak koktuğunuzda bulunacak olma ihtimalini bir düşünün bakalım. Ya da gecenin bir yarısı, korkudan ölseniz "korkuyorum" diyebileceğiniz kimse olmaz yanınızda. Üzüntünüzü ya da sevincinizi anlatacağınız biri yoktur evde. Telefonla birilerine ulaşma imkanınız vardır ama herkes bilir ki yüz yüze konuşmak ve paylaşmak ayrı apayrı bir şeydir. Ya tamir işleri? Akşamın kör vakti ya da pazar günü bozulan musluk, patlayan ampul başa beladır. Aşkıııım diye ağzınızı yaydıra yaydıra aman dilenirsiniz kocalarınızdan. Şimdi bazıları “ay benim kocam ampul bile değiştiremez, elinden o işler gelmez” diyor tabi ama tamircilerle muhatap olmanın anlamını da bilmiyorsunuz.  Akşam eve gelirsin, yatana kadar ses telleri pasif, yatarken zaten pasif, sabah kalkarsın, alelacele işe gidersin, teller hala pasif. İş yerinde saatlerdir hiç hareket görmemiş ses tellerin, ilk rastladığın iş arkadaşına günaydın derken bir garip olur, çatallı bir ses çıkar. Hele birkaç gün evde kalıp dışarı çıktıysan unutuyorsun konuşmayı, kendi sesini duyduğunda daha garip bir his oluyor. Başka bir an ise evde bir böcekle karşılaşma anıdır. Ya o böceğin özgür iradesiyle gitmesini beklersin çaresizce başka bir odaya hapsolarak ya da bütün cesaretinizi toplayıp onunla kendiniz muhatap olursunuz çünkü evde sizi ondan kurtaracak başka birisi yoktur.

Yalnız yaşayan bekar bir kadın olarak yeni tanıştığınız beyler kahveye gelmek isterler ısrarla. Bir şekilde kırk takla atarlar davet ettirmek için kendilerini. Ben şahsen evim orman manzaralı olduğu için ağaç koleksiyonumu göstermeye çağırıyorum. Benzer durumda ki erkeklerin durumu ise daha vahim.  Ailesiyle yaşayan bekar arkadaşlar ya da evli olup da çapkınlıktan geri durmayan erkekler adamcağızın evini garsoniyer gibi kullanır. İpini koparan sevgilisini, fuckbuddysini hatta hayat kadınını alan kapıya dayanır ve 1-2 saat evi boşaltmanı ister senden.

Yalnız yaşamanın en büyük yan etkisi ise, bu duruma alışırsınız ve evde herhangi birine 3 günden fazla tahammül edemezsiniz. İnsan içine çıkmak istemezsiniz. Yalnız kalmak için çaba sarf edersiniz. Bir süre sonra kendi kendinizle konuşmaya başlarsınız:
-tatlım, kahve içer miyiz?
-aaa, içeriz tabi.
-sütlü?
-lütfen...


Son söz, benim için bekarlığı sultanlık yapan ya da yaşantımı özenilir kılan iki şey var. Biri çoluk çocuk gürültüsü, bakıcısı, okulu gibi ıvır zıvır dertler olmaması gibi diğeri de bonus olarak lüzumsuz yere hayatıma eşin ailesi gibi nerden türediği belli olmayan bir sürü akraba-i taallukatı sokmuyorum ve onlarla uğraşmak zorunda kalmıyorum.

Kendi çöplüğüm, kendi kararım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder