Dünkü yazımı sonlandırırken nazarın kıskançlık sebebiyle
değdiği inanışından bahsetmiştim. Buna yüzde yüz katılıyorum. Birinin yeni bir
ev ya da araba alması, evindeki yeni eşya, yeni bir kıyafet, sahip olunan
yakışıklı/iyi bir sevgili/koca, iyi bir meslek, iyi bir kariyer, bol kazanç, vb.
gibi olumlu şeyler bir başkasında neden bende değil de onda? Tamam benim de var
ama onun ki daha çok, daha iyi, benden hep bir adım önde gibi kıskançlıklar nazar
değme olaylarını tetikliyor. İnsanda istek oluşturan tüm güzel şeylere nazar
değmez mi zaten? Yoksa her şey kötü
giderken başımıza gelen her kötü olayda kendi hatalarımızı irdelemek yerine dış
mihraklardan kaynaklandığını düşünmeyi mi tercih ediyoruz? Dün
efsaneleri/inanışları paylaşmıştım. Bugün de bilimsel açıklaması var. Keyifli okumalar :)
Beyinde üretilen elektromanyetik akımların gözden çıkışına
ve bu akımların canlı bir varlığa temas ederek onun sağlığını etkilemesi olayı
olarak açıklanıyor nazar. Bedenimizde üretilen elektromanyetik akımların üç tane
çıkış noktası vardır. Bunlar ellerin içi, ayakların altı ve gözler. Ellerden ve
ayaklardan çıkan akımlar dozajı frenlenmiş akımlardır. Bu akımların dozajı
ellere ve ayaklara ulaşıncaya kadar bedenimizdeki dokular tarafından
hafifletiliyor. Gözlerden çıkan akımlar ise herhangi bir engel ile karşılaşmadan,
beyindeki üretim noktalarından hiçbir şeyin frenlemesine maruz kalmadan direk
dışa yansır. Ama gözleri öldürücü bir silah haline getiren bu değil, gözlerden
çıkan akımları ölümcül yapan göz siniri, gözümüzdeki sıvı ve lenstir.
Ellerimizin yapısı nasıl bedenimizdeki elektronları temas ettiği şeye aktaracak
nitelikte yaratıldıysa gözlerimiz de temas ettiği şeye enerji aktaracak
özellikte yaratılmış. Çok ilginçtir ki kıskanç ve bakışları kötü olan insanlar
beyinlerinde negatif ve zararlı akımları sürekli üretir ama bunlarla
kendilerine zarar vermezler. Bu insanlar beyinlerinde ürettikleri akımları
direk gözlere yönlendirerek, kendi bedenlerini bu zararlı akımların etkisine
maruz bırakmaz. Bu akımların zararlı etkisini çevrelerindeki, gözleri ile temas
ettikleri insanlar görür. Peki Bu
elektromanyetik akımlar insan bedenine nasıl zarar verir? İnsan bedenini
değişik tabakalardan örülmüş bir kumaş olarak düşünün. Bu kumaş tozlu bir
ortama bırakıldığı zaman, toz kumaşın içine siner. İnsan gözlerinden çıkan
enerji de temas ettiği vücuda toz gibi konar ve bir kumaşın içine bir leke
nasıl siniyorsa, o enerji akımları da dokuların içine siner. Sindiği bölgede de
hücrelerin fonksiyonlarını kilitler. Bedenimiz “aura” denilen elektromanyetik
bir kalkana sahiptir ve genelde kendini enerji akımlarına karşı koruyabilir. Fakat
bedenimizin direnci düştüğü anlarda çevremizde bulunan bu zararlı bakışlar
kalkanımızın en zayıf halkasından bedenimizin içine sinebilir. Eğer başka bir
insanın gözlerinden akan enerji akımları bedenimizin kalkanını delmeyi
başarırsa, o zaman elektromanyetik toz dokularımızın içine süzülür ve konduğu
bölgedeki hücrelerin fonksiyonlarını kilitler. Kısa bir süreç içinde
kilitlediği bölgede hastalık belirtileri ortaya çıkar. Gözden çıkan ışınlar
radyoaktif bir güce sahip olduğundan onları ilaçlarla giderilemez. Bunu anca
ona benzer bir enerji ile nötralize edebilirsiniz. Bu da kimine göre duadır,
kimine göre ise nazar boncuğu.
Mavi boncuk inancın altında dikkat dağıtma amacı vardır. Eğer
insanların bakışı boncuğa kayarsa vücudumuz o zararlı akımlardan korunmuş olur.
Boncuğun kendisi bedenimize bir kalkan örmez veya kendisinde herhangi bir
koruyucu güç yok. Eğer kıskanç kişinin gözlerini kendi bedeninizden almak
istiyorsanız ilgi çekebilecek başka şeyler de takabilirsiniz.
Not: kenafir farsça kökenli bir kelimeymiş ve aslı "kinaver gözlü" imiş, "kin getiren, kin besleyen" anlamına geliyormuş. O zaman ne diyelim gözü olanın gözü çıksın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder