24 Aralık 2013 Salı

Kenafir gözler

Dünkü yazımı sonlandırırken nazarın kıskançlık sebebiyle değdiği inanışından bahsetmiştim. Buna yüzde yüz katılıyorum. Birinin yeni bir ev ya da araba alması, evindeki yeni eşya, yeni bir kıyafet, sahip olunan yakışıklı/iyi bir sevgili/koca, iyi bir meslek, iyi bir kariyer, bol kazanç, vb. gibi olumlu şeyler bir başkasında neden bende değil de onda? Tamam benim de var ama onun ki daha çok, daha iyi, benden hep bir adım önde gibi kıskançlıklar nazar değme olaylarını tetikliyor. İnsanda istek oluşturan tüm güzel şeylere nazar değmez mi zaten?  Yoksa her şey kötü giderken başımıza gelen her kötü olayda kendi hatalarımızı irdelemek yerine dış mihraklardan kaynaklandığını düşünmeyi mi tercih ediyoruz? Dün efsaneleri/inanışları paylaşmıştım. Bugün de bilimsel açıklaması var. Keyifli okumalar :)

Beyinde üretilen elektromanyetik akımların gözden çıkışına ve bu akımların canlı bir varlığa temas ederek onun sağlığını etkilemesi olayı olarak açıklanıyor nazar. Bedenimizde üretilen elektromanyetik akımların üç tane çıkış noktası vardır. Bunlar ellerin içi, ayakların altı ve gözler. Ellerden ve ayaklardan çıkan akımlar dozajı frenlenmiş akımlardır. Bu akımların dozajı ellere ve ayaklara ulaşıncaya kadar bedenimizdeki dokular tarafından hafifletiliyor. Gözlerden çıkan akımlar ise herhangi bir engel ile karşılaşmadan, beyindeki üretim noktalarından hiçbir şeyin frenlemesine maruz kalmadan direk dışa yansır. Ama gözleri öldürücü bir silah haline getiren bu değil, gözlerden çıkan akımları ölümcül yapan göz siniri, gözümüzdeki sıvı ve lenstir. Ellerimizin yapısı nasıl bedenimizdeki elektronları temas ettiği şeye aktaracak nitelikte yaratıldıysa gözlerimiz de temas ettiği şeye enerji aktaracak özellikte yaratılmış. Çok ilginçtir ki kıskanç ve bakışları kötü olan insanlar beyinlerinde negatif ve zararlı akımları sürekli üretir ama bunlarla kendilerine zarar vermezler. Bu insanlar beyinlerinde ürettikleri akımları direk gözlere yönlendirerek, kendi bedenlerini bu zararlı akımların etkisine maruz bırakmaz. Bu akımların zararlı etkisini çevrelerindeki, gözleri ile temas ettikleri insanlar görür. Peki  Bu elektromanyetik akımlar insan bedenine nasıl zarar verir? İnsan bedenini değişik tabakalardan örülmüş bir kumaş olarak düşünün. Bu kumaş tozlu bir ortama bırakıldığı zaman, toz kumaşın içine siner. İnsan gözlerinden çıkan enerji de temas ettiği vücuda toz gibi konar ve bir kumaşın içine bir leke nasıl siniyorsa, o enerji akımları da dokuların içine siner. Sindiği bölgede de hücrelerin fonksiyonlarını kilitler. Bedenimiz “aura” denilen elektromanyetik bir kalkana sahiptir ve genelde kendini enerji akımlarına karşı koruyabilir. Fakat bedenimizin direnci düştüğü anlarda çevremizde bulunan bu zararlı bakışlar kalkanımızın en zayıf halkasından bedenimizin içine sinebilir. Eğer başka bir insanın gözlerinden akan enerji akımları bedenimizin kalkanını delmeyi başarırsa, o zaman elektromanyetik toz dokularımızın içine süzülür ve konduğu bölgedeki hücrelerin fonksiyonlarını kilitler. Kısa bir süreç içinde kilitlediği bölgede hastalık belirtileri ortaya çıkar. Gözden çıkan ışınlar radyoaktif bir güce sahip olduğundan onları ilaçlarla giderilemez. Bunu anca ona benzer bir enerji ile nötralize edebilirsiniz. Bu da kimine göre duadır, kimine göre ise nazar boncuğu.


Mavi boncuk inancın altında dikkat dağıtma amacı vardır. Eğer insanların bakışı boncuğa kayarsa vücudumuz o zararlı akımlardan korunmuş olur. Boncuğun kendisi bedenimize bir kalkan örmez veya kendisinde herhangi bir koruyucu güç yok. Eğer kıskanç kişinin gözlerini kendi bedeninizden almak istiyorsanız ilgi çekebilecek başka şeyler de takabilirsiniz.

Not: kenafir farsça kökenli bir kelimeymiş ve aslı "kinaver gözlü" imiş, "kin getiren, kin besleyen" anlamına geliyormuş. O zaman ne diyelim gözü olanın gözü çıksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder