13 Aralık 2013 Cuma

Dem





“Ben şarap içiyorum, doğrudur;
Aklı olan da beni haklı bulur:
İçeceğimi biliyordu tanrı,
İçmezsem tanrı yanılmış olur.”

                               Ömer Hayyam








"Tanrı yalnız suyu yaratmıştı, insanlar ise şarabı yarattı." demiştir Victor Hugo. Wikipedia' ya göre Güneydoğu Anadolu  şarabın ilk yapıldığı bölgelerden biri olabilir. Söylencelere göre şarap Babil’de doğmuştur  (Kuzey Babil Devleti Şırnak ilinin İdil ilçesi güneyinde Babil köyünde kurulmuştur.) Orta Anadolu’da büyümüştür. Daha sonra Yunanistan, İtalya ve Portekiz’e gitmiş Fransa’ya yerleşmiş ve orada da ünlenmiş. Şarap ve kadının bu kadar özdeşleşmesi de Fransız kadınları sayesinde olmuş sanırım.

Dünyanın en eski içkisi olan şarap insanın kendi içinde demlenmesine sebep olur. Her çeşidi güzeldir şarabın, kırmızısı, beyazı, pembesi. Gerçi benim için şarap kırmızıdır. Kızıl kadehi kırmızı ojeli ellerinle alıp kırmızı rujunla mühürleyeceksin kadehi.  

Şarabın sarhoşluğu ayrı bir güzellik. Duygusal, melankolik bir sarhoşluk. Yavaş yavaş, tadını çıkararak içtikçe kendisi gibi kafayı güzelleştiren bir sarhoşluk. Bir de şarap her yerde içilebilen bir içki değil bana göre. Evde içilmesi daha güzel, gecenin tatlı hüznünü yaşayabilmek için. Loş ışıkta hafif bir müzikle sevgili yanında çok iyi gider çünkü flörtöz bir içecektir.

Biraz da tarihte yolculuk yapalım. Kutsallığı ya da yasaklanması neden kaynaklanıyor görelim.
Roma'da şarabın en çok ihraç edildiği yerler Mezopotamya ve Arap topraklarıydı. Şarabın tadına bir kez vardıktan sonra vazgeçemeyen ve toprakları asma yetiştirmeye müsait olmayan Araplar, Romalıların en büyük gelir kaynağıydı. Arapların hurmadan ürettikleri şarap, üzümden üretilen Roma Şarabının yerini tutmuyordu. Fakat şarabı bozulmadan onca yol taşımak da çok zordu. Şarap nakliyatı için kullanılan amforalar tek kullanımlıktı ve bu şarabı daha da pahalılaştırıyordu. Araplar şarabın hepsini Roma'dan alıyordu fakat ne Arapların şaraptan vazgeçmeye ne de Romanın şarabı Araplara ucuza satmaya niyeti vardı. Arabistan'da Yunanistan'daki içkili partilere benzer ritüeller de çoğalınca şarap ithalatının önünü kesmek için bir yol bulundu. Daha önce Nahl süresinde hoş içecek olarak bahsedilen şarabın ve dolayısıyla şarap ithalatının önü bakara suresiyle kesilmiş oldu. (Nahl 67. “Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümlerden içkiler yapıyor, güzel rızk ediniyorsunuz. Bundan aklı erenler için ibret vardır.” Medine döneminin ilk yıllarında farklı tutum ortaya konur ve ilk tavır alma başlar: Bakara 219.Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: “Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar vardır. Ama günahları yararlarından büyüktür.” Ve ardından “sarhoşken namaza yaklaşmayın” ayeti gelir. Ama hala şarap serbesttir.) Fakat şarabın tadına varmış ve ondan vazgeçmeye niyetli görünmeyen yeni Müslümanları kızdırmamak için de cennette vaat edildi. Üstelik aynen Yunan'ın toplantılarında içtiği gibi suyla karıştırılmış haliyle: "Orda doğru yolda olanlar, müminler bir çeşme suyuyla yumuşatılmış saf şarap içerler."

Şarapla Müslümanın ilişkisinin kesilmesinin bir nedeni de Hristiyanlıkla şarabın ilişkisi. Bilindiği gibi İsa'nın ilk mucizesi altı küp suyu şaraba dönüştürmesiydi ve İncil'de "Ben asmayım, siz dallarısınız" demesiydi. Müslümanlara göre çarpıtılmış Hristiyanlığın en zevkli ve meşhur sembolü devam ettirilirse İslam da çarpılabilirdi o yüzden hem ibadet hem ticaret mantığıyla İslam’ın şarapla ilişkisi kesilmiş gibi görünüyor. Muhammed'in hafif mayalı hurma şarabını çok sevdiğini savunanlar ise bu yasağı dinlemediler. İspanya ve Portekiz Arapları şarap üretmeye devam ettiler. Ebu Nuvas ve Ömer Hayyam gibi Müslümanlar ise şarabı hem içmeye hem de övmeye devam ettiler. Şaraptan umudu kesen Araplar ise damıtma yoluyla içki yapmayı öğrendiler ve şarabı damıtıp dünyaya damıtık içkiyi armağan ettiler.

1 yorum:

  1. Güzel derlenmiş, ilgi çekici bilgiler... Paylaşımınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil